25 Ocak 2013 Cuma

KADIN - DAYİK

      Bu günlerde gündemde bütün sıcaklığı ile yer edinen konulardan bir tanesi de kadın ve kadın gerçeğidir. Tabi bütün bu söylemler laf  jimnastiğinden öteye geçememektedir. Aslında böyle konuların bir stadyum dolusu muhalifide bulunmaktadır; ama yazmak konuşmak insani bir dürtüdür.
      Bü gün var olan bütün izm’ler kadın realitesine sağlıklı reçetelerle yaklaşamamıştır ve bu noktada sınıfta kalmışlardır. İnsan hakları ve benzeri mercilerin revaçta olduğu günümüz . Yüzyılında, hala kadın meta olarak görülmekte ve baskıcı zihniyetin kölesi olmaktan kendini alamamıştır. Kimi yerde anne, kimi yerlerde canan olan bu varlığa gerektiği ölçüde değerini vermek dinimizin bir buyruğudur.
                           

      İlkel kominal topluma baktığımızda zaman ortak yaşam paydasında buluşan erkek kadın ilişkisi, paylaşım temelli üzerinde şekillenmiştir. Yani tamamen kişisel çıkarlardan uzak  tam bir zerdüştvari mütevazi yaşam…
      Evet ilkel kominal toplumdan sonra kadın çeşitli dinlere malzeme olmuştur. Belki bu malzemeyi en barbarca kullanan da orta çağ Hristyan dünyasının skolastik mantığıydı. Avrupa engizisyon mahkemelerde kadın üzerinde yapılan hayvanların bile midesini bulandıran söylemler ve tespitleri şunlardır; kadının var olup olmadığı! Kendisi vardır ama ruhu yoktur! Yada ruhuna şeytan karışmış bir yaratıktır.
      Tarihin kaygan zemininde kendine yer edinememiş olan bu varlık, şu an içinde bulunduğu keşmekeşlik ve nahoş durum da eskiden pek farklı değildir.
      Hakeza Yahudi mantığı da Hristyanlığı aratmayacak cinstendi. Bu mantıkta kadının entrikacı yönü görülmüştür. Çocuk doğuran ve büyüten boyutu ya da insanlık neslinin bir diğer kanadı ve misyonu görmezlikten gelinmiş, yok sayılmıştır
      Kadına ilk kadınlık kimliği tanıtan ve bu kimliğine yaşama alanı suna din ise, şüphesiz İslam dinidir. İslam’dan önce kadına biçilen rol yerin altıydı. Kadın İslam ile yerin altından çıkarıldı. Batı dünyasında az önce sıraladığım kadının insan olup olmadığı tartışması yapılırken, İslam aleminde Resullullah’ın emri ile ‘ hayvanlara fazla yük yüklenmesin’ emri veriliyordu.
      Evet kadın İslam aleminde ve topraklarında kadınlık kimliğini özgürce yaşadı. Bazı çevrelerden sıkça duyduğumuz ‘ efendim İslam kadını toprak altından çıkardı ama; örtünün altına sıkıştırdı’. Şu unutulmaması gereken bir husustur ki, örtü yasağı gelmeden önce önce Resullullah’ın eşi kendisine şu isteklerde bulunmuştur. ‘ bu şekilde özgür ve rahat değiliz ‘ …yine Avrupa’da yapılan bir istatistikte açık giyinen yüz kadından yetmiş beşi durumlarından memnun olmadıkları ve fiziki tacizden tutun sözlü tacize kadar her türlü durumla karşılaştıklarını söylemektedirler. Bu durum İslam’daki örtü algısını yadırgayan beyinlere yeterli cevap teşkil etmektedir.
      İslam zemininden uzaklaşan kadın kendini resmi ideolojinin kollarında buldu. Bu süreçte kadın realitesi çok zedelendi. Kimi ideolojiler kadının biyolojik boyutunu hiçe saydılar kimileri de kadının ruhsal ve annelik boyutu…
      Bu gün geline noktada bedeni pazara sunulmuş, bütün insani değerlerden yoksun, bir et yığını haline getirilmiştir. Kimi yerde bir markanın etiketi kimi yerde ise karşı cinsin hayvani duygularını tatmin eden bir şişme bebekten ileriye gidememektedir.
      Onurlu bir insana yakışan, kadına paylaşım temellinde yaklaşımdır. Şehvi duygulardan uzak sadece ve sadece paylaşım temellinde olmalıdır. Belki emir olarak İslami bir emir değildir ama; insanidir. İnsani olan her şey islamidir….     
                                                                                                  Sılav u réz……… HOGIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder